Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

22 Şubat 2015 Pazar

And the Oscar goes to...

Boyhood, The Grand Budapest Hotel, Whiplash, Birdman ve The Theory of Everything seyredildi. American Sniper, The Imıtation Game ve Selma seyredilmedi.

Boyhood, yüzeysel ve derine inmedi, en azından güçlü-yalnız kadın-anne açısından. Biraz zaman kaybıydı diyebiliriz ama Patricia'yı görmek güzeldi. Bu arada 24
(24 dizisini hatırladınız di mi? Bi adam dünyayı/Amerika'yı kaç kez kurtarabilir ki dizisi hani) dizisine fikir anneliği yapmış olabileceğini düşündük. 

Birdman, vermek istediği mesajı tek bir replikde açıkça söyleyen ama bu mesajı film boyunca başka hiçbir şekilde hissettirmeyen bir filmdi. Yaşlanmış bi Hollywood artığı artizin incelemesi de denilebilir.

The Theory of Everything, derine inemeyen, hatalarla dolu bir biyografi filmi idi.  Stephen Hawking'den (Eddie Redmayne) çok ilk eşi Jane Hawking daha ilginç bir karakterdi - Stephen abimize saygı sonsuz o ayrı. Eddie Redmayne'i The Pillars of the Earth dizisinden beri çok seviyoruz.

Kendi adıma, the Oscar  goes to The Grand Budapest Hotel. Sebebi ise gayet basit: Kötülükle boğulduğumuz son onyıllardır, zamanının dışında yaşıyormuş hissi veren o kadar az sayıda 'iyi' insan var ki, bu filmi, hikayesini, setini, dekorunu velhasılı her şeyini, bu azıcık kalmış iyi, güzel, direnen ve iyi-kötü savaşını kazanacak olan insanlara ithaf ettiğim için...  

Kocamın Oscar'ı Whiplash'e gidiyor. En çok bu filmi sevdi, hatta öyle ki telefonuna çalma tonu olarak Caravan parçasını yükledi :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder