Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

31 Ocak 2010 Pazar

Kocama şiir

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN AŞKIIIM :) 

İşte hediyen: 

30 Ocak 2010 Cumartesi

İnsan ameliyatının yıl dönümünü kutlar mı?

Üç yıl önce bugün, bu saatte... hala ameliyat masasındayım...

Masaj yataklarında olduğu gibi, suratım açıkta kalacak şekilde yüz üstü yatırılmış. Ağzımda burnumda hortumlar. Kolumda kataterler, her birine başka bir sıvı veriliyor. Saçlarım kazınmış, sadece küçük bir tutam göstermelik bırakılmış. Kafatasım, inşaat malzemesi benzeri keserler, çekiçlerle kırılmış, açılmış (kraniotomi).


29 Ocak 2010 Cuma

Hadi hop fizik tedaviye

Yattığınız yerden bacağınızı havaya kaldırın, yok yok öyle ikisi birden değil, yatağa dik açı yapması da gerekmez, ne kadar kaldırabiliyorsanız, ve haydi şimdi indirelim; küüüt diye bırakmaca yok ama, tamam mı?


28 Ocak 2010 Perşembe

TOP 10 Vatandaş Listesi: yani vatandaştan seçmeler


Ve ısrarla istenen, merakla beklenen ilk TOP 10 Vatandaş listemizi açıklıyoruz sayın izleyenler.

Yepisyeni bir 'İşi bilicen, işe gitmicen, çift maaş alıcan' kategorisi yaratarak TOP 10 Vatandaş listemize 10.cu sıradan vatandaşı hası komisyoncular oturdu. Hal Yasası görüşmelerinde, üretim yapmayan, ekonomiye reel fayda sağlamayan, sadece ondan alıp, buna satan, taş atıp da, kollarını yormayan, %6'ya indirilen komisyon oranlarını hükümeti ikna ederek(?!) %8'e çıkaran komisyoncular, üst basamakları zorluyorlar.

Çocuğu olmadığı için devlet kapısını çalan ve tüp bebek için devletten para yardımı alan TOP 10 listemizin 9 numarası, 'Yeşil Kart' sahibi vatandaş üçüzleri olunca; civanım delikanlının kulakları çınlasın; 'Kazandığım para ile ancak birine bakabilirim. Çocuk yapmamızda bize yardım eden devlet, bebelerine bakmamıza da yardım etsin.' dedi.

TOP 10 Vatandaş listemizin 8 numaraya yerleşeni, Çankaya Köşkü'nün resmi internet sitesinden 'Cumhurbaşkanına yazın' bölümüne mesaj gönderen ve köşkten yanıt gelince de 'Cevap yazıldığına göre devletin başı bizi önemsiyor.' diye sevinen vatandaş V.Y. Kendisini ve sevincini tebrik ediyoruz!

Geldik listemizde 7 numaraya hakkıyla yerleşenlere sevgili izleyenler. Kanunen yasak olduğu halde, 'boneli' fotoğrafıyla Gürpınar beldesi belediyesine nikah başvurusu yaptığında devletin görevlisi tarafından nikahları kıyılmayan C.A. ve müstakbel eşi, Uşak'ta başka bir belediyedeki devletin başka bir görevlisi aynı fotoğrafla nikahlarını kıyınca, Gürpınar'daki nikah memuru hakkında 'suç duyurusu'nda bulundular.

Anamur Devlet Hastanesi'nde yeni yılın ilk gününde işsiz kaldıklarını öğrenenlerden biri olan bedensel engelli işciyi teselli ederken, onun yerine işe girdiği anlaşılan ve 'Hakkını helal et' cümlesini sıfır duyguyla kurmayı beceren Akepe gençlik kolları başkanı N.Ö., TOP 10 Vatandaş listemizde 6 numarada.

5 numaraya kalabalık bir grup vatandaş girdi hem de ne girdi! Civanım delikanlının Adalar'daki programına katılanlardan Nimet Çubukçu, Faruk Çelik, İstanbul Valisi M. Güler, İl Emn. H. Çapkın ile Bel. Başkanı K. Topbaş'ın toplantı dönüşünde mola vermek istedikleri bir kafede, korumaların 'Kalkın, Bakanlar geliyor' demesiyle kuzu kuzu kalkan, masaların sessiz sedasız terk eden vatandaşları 'Kuzuların Sessizliği' filmini seyretmeye davet ediyoruz.

'Türklerin açılıma ikna olmasındansa, Kürtlerin 'tatmin' olması konusu daha önemli ve öncelikli. Çünkü sorun, adı üstünde 'Kürt sorunu'.' diyerek 'açılım'a fevkaladenin fevkinde bir açıklama getiren Cengiz Çandar TOP 10 Vatandaş listemize 4.cü sıradan yerleşiyor, ama kendisinden ümitliyiz, bir gün mutlaka 1 numaraya kadar yükseleceğini tahmin ediyoruz.

Sevgili izleyenler, 'Değiştik' diyen Akepenin 'değiştiğine' ve şans verilmesi gerektiğine sonuna kadar inanan ama, TSK'nın darbe yapmayacağına bir türlü inanmayan vatandaşlar da TOP 10 Vatandaş listemize 3.cü sıradan girmeyi başardılar.

Finale yaklaşırken heyecan doruklarda sevgili izleyenler.

TOP 10 Vatandaş listemizde 2 numarayı açıklıyoruz: Laleli'de onarılan türbelerin açılışı (!) sırasında dilenirken gördüğü çocuğa 'Okuman için ne ihtiyaç varsa karşılayalım.' diyen İstanbul Vali Yardımcısı'na, 'Ya amca bırak bunları, para ver.' diyen çocuk vatandaş.

Veee, işte final... Herkes hazır mı listemizin 1 numarasına?

Civanım delikanlıya olan sevgisinden dolayı oğlunun adını 'Tayyip' koyan, özelleştirme sonrası işsiz kalıp, eylemlerde soğuk su ve polis dayağı yedikten sonra oğlunun adını değiştirmek için mahkemeye başvuran Samsunlu Tekel işcisi Y.G., TOP 10 Vatandaş listesine kafadan 1 numaradan giriyoooor!

26 Ocak 2010 Salı

Çok uzun değil, sonuna kadar izleyin

Şirin ilimiz Yalova'nın, Meclis'te 'sesimiz olsun' diyerek seçtiği milletin vekili Muharrem İnce'nin Bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı bir harika konuşmanın linki:


http://www.gazeteport.com.tr/TV-VIDEO/VIDEOPOPUP/index.htm?videoDName=GP_619518

Paylaştığınız için teşekkürler Yavuz abi.

25 Ocak 2010 Pazartesi

Ermenistan Anayasa Mahkemesi de kan ağlatır mı?

'Ama öyle bir şey ki, siz adım atıyorsunuz, pat yargı karşınızda.
Olamaz. Ya niye olamaz?
Proje ise proje. Hizmet ise hizmet.
Ciğerlerimize kadar bize kan ağlatıyorlar kan.  
Bunu yapmaya hakları yok.'

Civanım delikanlı geçenlerde, Muhsin Ertuğrul'un açılış töreninde bizim yargıya ithafen söylediklerini, 'Ermeni Açılımı Protokolü'ne şerh koyan Ermenistan Anayasa Mahkemesi'ne de ithaf eder mi?

Tabii ki edebilir, neden edemesin ki?
;-)

23 Ocak 2010 Cumartesi

Kanyon'da da engelleri aşamadım!

Geçen Cumartesi kar yoktu, yağmur vardı. Hava yine çok soğuktu, ya da ben süper üşüyen bir insan olduğumdan bana öyle geldi, bilemiyorum. Hafta içinde aşkımın kardeşi Avatar filmine bilet almıştı. Araştırmış, Kanyon'daki real 3D özelliğine sahip olan sinemanın görüntü kalitesinin diğerlerine göre daha iyi olduğuna kanaat getirmiş ve bileti de oradan almış.

22 Ocak 2010 Cuma

Türkiye uçuşa geçecek diyorduk ya, gerçekten uçuyor

Türkiye uçuyooooor!
  • Ekim 2009 verilerine göre İspanya ve Slovakya'dan sonra işsizlikte dünya üçüncüsüyüz.
  • Genç nüfustaki işsizlik oranı %23.5
  • İstihdamdaki toplam kayıt dışılık oranı %44.5

20 Ocak 2010 Çarşamba

'Başımın üstünde yerin var'ın kanıtı başka ne olabilirdi ki?

Radikal Gazetesi'nden 20 Ocak 2010 tarihli bir haberin özeti:

Abdullah Gül, "Şehitlere yenilerinin eklenmemesi için terörle mücadele devam etmeli. Yeni bir şehit, yeni bir gazi görmek isemiyoruz." dedi.

Konuşmasını "Şehit ve gazilerimiz bizim başımızın üstündedirler. Onlara hep beraber sahip çıkalım. Şunu bilin, 'ateş düştüğü yerde kalır' anlayışı bu ülkede geçerli değildir." diye sürdürdü.

Şehit yakınlarına Devlet Öçünç Madalyası dağıtım töreninde, Kuzey Irak'taki PKK'lılara karşı düzenlenen Güneş Operasyonu'nda helikopterin düşmesi sonucu şehit olan Pilot Yüzbaşı Tekin Işık'ın babası Muharrem Işık kürsüye doğru ilerlerken bayıldı. Şehit Tekin'in kız kardeşinden "Lanet olsun, bizi bu durumlara düşürdünüz!" çığlığı yükseldi. Baba Işık gibi kız kardeş Işık da salondaki görevlilerce sakinleştirilmeye çalışıldı.

Kimi şehit yakınları "Teröre lanet olsun, teröristleri affediyorsunuz" diye Gül'ün bulunduğu kürsüye doğru bağırdı. Gül'ün korumalarının yanı sıra danışmanları da devreye girdi.

Gül, daha sonra gazetecilerle sohbetinde, şehit yakınları ve gazileri sahiplenmek gerektiğini vurgulayarak, "Başımızın üstünde yerlerinin olduğunu göstermemiz lazım. Bunu göstermek için de töreni bu makamda yapıyoruz ama üzüntüler de oluyor." dedi.
 

19 Ocak 2010 Salı

Ziyaretin kısası makbul!

Birinci beyin rektifiyemin yoğun bakımından şahane boğaz manzaralı odama yerleştikten sonra Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümü başkanı Önder Çerezci ile ilk fizyoterapistim Handan hasar tespitine geldiler. Bakalım ameliyatın yan etkileri ne olmuştu, yani ameliyat sırasında nöronlarım ne kadar hasar görmüştü ve en önemlisi oluşan zararlar onarılabilir miydi? 

18 Ocak 2010 Pazartesi

Titreyen elleriyle kalem tutmaya çalışan...


“Biz büyük acılar çekerek, büyük çilelerin içinden geldik. Fakirin umudu olarak geldik. Yoksulun her zaman yanında olduk... bundan sonra da aynı minval üzere yolumuza devam edeceğiz. Garibin, gurebanın, yolda kalmışların, ihtiyaç sahiplerinin, ezilmişlerin, dışlanmışların sesi, nefesi olmaya devam edeceğiz. 7 yıl boyunca.. yoksul hanelere deva olmaya, üşümüş elleri ısıtmaya, sönmüş ocakları yeniden yakmaya, düşenlerin elinden tutmaya gayret ettik, bu hissiyatımızı kaybetmeyeceğiz... Evinde sobası yanmadığı için titreyen elleriyle kalem tutmaya çalışan kız çocuğunun hakkı bizim omuzlarımızdadır. Bir kap sıcak çorbaya muhtaç yaşlı teyzenin, yaşlı amcanın hakkı bizim omuzlarımızdadır... Omuzlarımızdaki yük ne kadar ağır olursa olsun, dertlere çare üretmek için gece gündüz koşturacak, koşturacağız...”


13 Ocak, 14 Ocak, 15 Ocak ve 16 Ocak tarihli yazılarımı bu satırları okuduktan sonra tekrar gözden geçirin. Bunlar Akepe'nin 3. olağan kongresinde söylendi; Shakespeare'in 3. Richard oyununda değil...

Bir dahaki sefere!

En nihayetinde bu da oldu. Gözümüz aydın, kulaklarımız manisa...

Hani hep üzülürdük ya, neden dünya basınında ilgi odağı olan bir Türk yok son 72 yıldır diye. Artık üzülmeyelim. Mehmet Ali Ağca tahliye oluşunu 200'den fazla YABANCI gazeteciye seslenerek kutluyor!

Katil matil, adam 200'den fazla yabancı gazeteci topluyor ya tek başına, sen ona bak. Civanım bilem başaramadı ki bu kadarını bir araya getirmeyi :)

Bi de, Ağca'nın içinde bulunduğu araç geçerken onu bekleyen konvoyun davullar zurnalar çalarak sevinç gösterilerinde bulunması olayı var. Diyorum ki, bunu artık herkes yapıyo, bayatladı yani. Bence daha özgün, daha yaratıcı bişiler bulmalıydılar. Neyse, ne diyelim artık: bir daha ki sefere!

16 Ocak 2010 Cumartesi

Daha uzun süre çalışmanızın ödülü daha düşük emekli maaşı!

Emekli aylığı hesaplama sistemi tarihte iki kez önemli değişikliğe uğradı. Alt sınır yani taban aylık uygulamasına ilk darbeyi 1999 yılı sonunda Yaşar Okuyan vurmuş ve yaralamıştı; son ve öldürücü darbeyi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2008 yılında vurdu ve alt sınır her ay düşüyor. Şu andaki sisteme göre çalıştıkça yani prim ödedikçe emekli aylıkları düşüyor.

Ömrü boyunca asgari ücret üzerinden çalışmış, tıpkı ülkenin %60'ı gibi, üç örnek:

  • 1999 yılında prim ödemelerini sonlandırıp yaşını tamamlamayı beklemiş ve 2010 yılı Ocak ayında yaşını tamamlayınca sadece 3600 günü olan kişinin emekli aylığı: 896 lira.
  • 'Yaşımı tamamlamayı beklerken prim de ödeyeyim, daha çok aylığım olsun' diyen, 2008'in Eylül ayı sonuna kadar prim ödeyen (ya da çalışan), 6750 günü olan kişinin emekli aylığı: 683 lira.
  • 1 Ekim 2008'den sonra da prim ödemeye (ya da çalışmaya) devam eden, 6500 gün sayısıyla emekli olan kişinin emekli aylığı: 585 lira. 
Ali Tezel, HaberTürk Gazetesi

15 Ocak 2010 Cuma

Bir bilmecem var vatandaş...

Emekli ve ücretlilerin ve hatta tüm vadandaşların içler acısı halini göstermeye kaldığımız yerden devam...


Hükümetin Rusya ve İran'la imzaladığı doğalgaz anlaşmasına göre, Türkiye almadığı doğalgaz için Rusya'ya 1.5, İran'a 2 milyar dolar ödeyecek. 'Türkiye' dediğin kim? Ben, sen, kuzenin... Azerbaycan, Ermenistan açılımını doğalgaz faturasıyla kapadı, haberiniz var mı? Azeri doğalgazını, Rus doğalgazının fiyatına yakın bir bedelle alacağız; üstelik yeni fiyattan hesaplama 18 ay geriden başlayacak, naber?

14 Ocak 2010 Perşembe

Bu zamları da duyduk duymadık deme ey vatandaş!

2009 Ağustos ayı verilerine göre, 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 2 bin 804 TL olduğunda en düşük Bağ-Kur emeklisinin maaşı 310 TL, en düşük işci emeklisinin maaşı 632 TL idi. 2010 yılının ilk 6 ayı için yapılan 31 TL'lik zamla asgari ücret tam 577 lira oldu. 2010  zammı da hesaba katıldığında en düşük memur emeklisinin maaşı, ek ödemeler de dahil, 864 TL'ye ulaştı.

13 Ocak 2010 Çarşamba

Zamları duyduk duymadık demeyin...



FLAŞ FLAŞ FLAŞ

Duyduk duymadık demeyiiin!

Haşmetli hükümetmiiiz, 1 Ocak 2010'dan itibareeen eşi çalışmayan ve 3 çocuğu olan ücretliyeeee, tembelliğinden çalışmayan eşi için günde ÜÜÜÇ KURUŞ, üç çocuğu için de BEEEŞ KURUŞ olmak üzere günde toplam taaam SEEEKİİİİZZZ KUURUUUŞ ZAM yaptıııı! 

2.ci FLAŞ FLAŞ FLAŞ

Civanım delikanlı açıklıyooor: 2010'un ilk 6 ayı içiiiiin en düşük emekli maaşınaaa yüzde YİRMİİİİ nokta DÖÖÖRT, en yükseğine yüzdeee DÖÖÖRT BUÇUUUK zaaam yaptıııık!

12 Ocak 2010 Salı

Hallederizci ustalar obsesif kompulsiflere karşı

Dediğim gibi, Cumartesi günü su tesisatını yapan usta yeniden geldi. Yetkili zat daha sonra uğrayacakmış.

Aksaklıkları söyledik, 'Problem değil, hallederiz.' deyince 'Zaten ilk baştan düzgün yapmanız gerekmez miydi?' dedim kendimi tutamayıp. Daha fazla söylenmeyeyim diye çalışma odasına geçtim, oturdum bilgisayarımın başına. Aşkımla konuşmalarını da duyuyorum bir yandan. Lavabonun su akıtması hakkında 'Dün akşam contayı bulamadım, takamadım o yüzdendir.' diye açıkladı, iyi mi? Madem ki conta takmayınca su akıtma riski var, benim evimde, bana sormadan, benim adıma nasıl alırsın bu riski? Zor tuttum kendimi, bulamadıysan niye sormadın be adam dememek için! Ben bunları düşünürken adam bir de 'Dün akşam burası çok karışıktı.' demesin mi! Ölür müsün, öldürür müsün?

Çamaşır makinasının arkasında biriken suyu almak için, makinayı çekmesini istedi aşkım. 'O çok önemli değil, kalabilir su.' diyen sesi duymamla ok gibi yerimden fırlamaya çalışmam, ama başaramam bir oldu. Bu başaramama durumu cinlerimi iki kat topladı tepeme! 'Olmaz canım öyle şey, ne demek önemsiz!' diye bağırınırken, baktım aşkım elinde yer havlusu banyoya doğru geliyor. Bana sakinleşmemi işaret etti, banyoya girdi, ustaya 'Yardım et de çekelim şu makinayı.' deyince, ustanın itiraz hakkı kalmadı.

Klozeti de sabitledikten sonra, yamukluğu nasıl düzelteceğimize geldi sıra. Ustanın önerisi şuydu: duş kabinini söküp, sete uygun bir şekilde tekrar monte etmek. Yamukluk düzelmez ama, görüntü toparlayabilir. Hadi deneyelim, dedik. Gerçekten dışarıdan bakıldığında yamukluk minimuma inmişti. Duşa oturup baktığımda epey yamuk gözüküyordu. Tam duştan çıkıyordum ki, ne göreyim? Kırıp yeniden döşedikleri karo ile orjinal döşeme arasında kot farkı var! Önce, ben mi yanlış görüyorum dedim, aşkıma da bakmasını söyledim. Resmen kot farkı var! Bu da tuzu biberi oldu! Ustaya da gösterdik, bu nasıl olur diye. Yine bildik, klasik yanıt: 'Ben yapmadım.' İyi, sen yapmadın anladık da, ne olacak, böyle mi oturacağız? Bir de benim gibi, kendi kendime koyduğum tanıyla, obsesif kompusifseniz işiniz çok zor, çok. Derin nefes al, ver. Bir daha al, bir daha ver. Sakinleş.

Tam da bu sırada firmanın yetkilisi geldi. Muhtemelen 24-25 yaşlarında, genç biri. Bütün şikayetlerimiz ona da yinelerken, usta habire 'Hallettim.' dedi durdu. Bi sus ya, bi sus. Çocuğun nutku, kot farkını ve duşun yamukluğunu nasıl çözmeyi düşündüğünü sorduğumuzda ve derzlerin gri değil de siyah olduğunu gördüğünde tutuldu artık. Halletmemiz lazım, dedi. Pazartesi günü ararız sizi, ustalarla gelip bakarız, diye ilave etti.

Pazartesi günü ne arayan oldu, ne soran. Fakat, aşkımla ben bir karar verdik: banyomuzun zeminini yeniden yaptıracağız. İşcilik öyle kötü ki, 3. sınıf bir banyo haline geldi banyomuz. Aslında kabahat bende. Ustalar işe ilk başladıkları zaman, çok takıntılı bir insan olduğumu beyan etmem gerekirdi ki, ona göre ince işcilik yapsınlar. Duş seti için de, daha önce böyle bir şey yaptınız mı, diye deneyim - yetkinlik sorgulamam gerekirdi. Yapmadılarsa, öylece bırakmalıydım.

11 Ocak 2010 Pazartesi

Süpermen ustalarla, kriptonit banyonun macerası

Ustaların tuğladan set yapma işi bittiğinde, aklımda hala duş kabini için bu kadar geniş bir yere ihtiyaç olup olmadığı vardı, ama bir kez yapılmıştı işte. Ben de takılmamaya karar verdim.

Dünkü yazımın başındaki 'hiç bir şeyin tamam olmaması' konusuna dönüyorum: Cuma günü gele gele 1 usta geldi, iyi mi? Adam 'Süpermen' olmalıydı, hem montajı yapsın hem de montajını yapacağı malı tutsun. 'Mal' dediğim havlu kağıt değil ki, bildiğin lavabo, tuvalet, duş kabini. Bir de çamaşır makinası var, o da yerine yerleştirilecek, senden benden ağır. 'Niye tek geldiniz?' diye sordum. 'Başka adam yok.' diye bir cevap. Haydaaa. Usta önce duş kabinini yerine yerleştirdi. Tabi, aşkımın babası olmasa nasıl taşıyacak o koca şeyi, bilmem.




Bu arada duş kabini ile ilgili başka bir konuya geçiyorum: tek parça halinde demonte ettiler kabini, neden bilmiyorum. Öyle olunca ben de yere büyük bez sererek salona taşıttım, çünkü başka koyabilecekleri o kadar büyük boş bir alanım yok. O akşam aşkım eve gelip de duş kabinini salonun orta yerinde görünce, 'Stargate mi açıldı salonda?' dedi  :-))
Tabi, bir Stargate geyikleri dönmeye başladı aramızda, ne güldük, ne eğlendik anlatamam.

Duş kabinini yerleştirince ne göreyim, tahmin edin! Adamların yaptığı tuğla set yamuk çıktı! Tamam, kabul ediyorum, bizin evin inşaatında da var bi yamukluk, ama bu kadar da değil yani! 'Ne bu ya?' sorularıma 'Ben sadece tesisattan anlarım, bunu ben yapmadım, duvarınız eğri...' gibi yanıtlar... Çamaşır makinasını, lavaboyu ve altındaki dolabı, klozeti yerine yerleştirdi. Klozetin kenarlarına silikon çekmemişti, onu söylediğimde 'İlk takıldığında yerine oturtamamışlar, o yüzden silikonla sabitlemişler. Ben yerine iyice oturttum, o yüzden silikona gerek yok. Hem çirkin durur.' dedi. Montaj işleri bittikten sonra, hepsinin sularını açtı, akıttı, herşey normaldi. Normal olmayan kısma geldik:

Aşkım eve geldiğinde Stargate'i banyodaki ait olduğu yerde buldu; eğrilik onu da delirtmişti. Ben tuvalete girdim, klozete oturmamla çığlığı basmam bir oldu. Klozet zangır zangır oynuyor! Delirdim haliyle! Celal de lavabonun altında su mu var diye oraya bakıyordu ki, önce benim çığlığıma 'Ne oldu?' dedi, hemen ardından 'Burada su var!' diye bağırdı. Meğer adam suyu açtığında lavaboya akan su, alttaki dolaba dolmuş!

Evet, özetliyorum: banyoya yaptıkları set yamuk, lavabonun musluğu alttaki dolabın içine su kaçırıyor, klozet tangır tungur oynuyor; bunlara ek olarak çamaşır makinasının musluğu su akıtıyor!

Derhal tadilatı yapan firmanın yetkilisini aradık; Cumartesi öğleden sonra gelip bakmak için söz verdi.  

Cumartesi'nin macerası yarına...

10 Ocak 2010 Pazar

Tadilat hikayemiz bitmez


Banyomuz geçen hafta söylediğim gibi kırıldı, döküldü. Bakınız: Şekil 1a.

Cuma günü akşamın 7'siydi, usta  tüm işi bitirip çıktığında. Çamaşır makinasının ve lavabonun musluğundan su akıttı, sifonu çekti ki, görelim herhangi bir yerde akma kokma yok diye. Herşey tamamdı. Yok yok, aslında değilmiş, hiç değilmiş meğer.

Şöyle anlatayım: birinci beyin ameliyatımdan sonra, banyodaki küvetimize girip çıkmam mümkün değildi. Biz de fırsat bu fırsat, banyoyu yenileyelim dedik. Gittik Vitra'ya, her şeyi aldık oradan. Küvetin yerine de duş teknesi ve kabin aldık. O zaman için 23-25 cm yüksekte olan duşa, biraz zorlanarak da olsa girip çıkabiliyordum ama nasıl olsa gittikçe daha da iyileşiyor olduğum için fazla düşünmedik. Fazla düşünmedik dediğim, sıradaki ameliyatları, onların yapacağı hasarı aklımıza getirmedik. Hataymış. İkinci ameliyatımdan sonra, tedavi merkezinde havuza da girdiğim için uzun süre banyo ihtiyacımı orada karşıladım. Dolayısıyla evdeki duşu kullanmadım. Ama Ankara GATA'daki tedaviden İstanbul'a dönmeden önce aşkım banyoya bana gerekli olacak tutma yerlerini, duşta oturma ünitesini yaptırmıştı. Evde de banyo yapmaya başlamamla birlikte bu duş teknesinin kullanım zorluğunu fark ettik. Hatta, tam banyodayken geçirdiğim bir epilepsi krizi var ki, başlı başına bir hikaye. Neyse. Mümkün olduğunca evde banyo yapmamaya gayret ediyordum. Şimdi düşünüyorum da, neden o zaman duş teknesini çıkartıp, doğrudan özürlü banyosu haline getirmedik acaba? Aklımıza gelmedi herhalde, başka neden olamaz.

2009 yazında, şimdi nereden aklımıza geldiğini hatırlamıyorum, bunu konuşmaya başlamıştık. Fakat yazımız çok hareketli geçtiği için, biraz da banyoyu daha rahat kullanmaya başladığımdan üstünde çok durmamıştık. Komşuya akan sular bizim için bir fırsattı işte. Gelen ustalara duş teknesini tekrar yerine koymayı istemediğimizi, onun yerine yer karolarıdan 5-7 cm yüksekliğinde bir çerçeve yapmalarını ve duş kabinini bu çerçevenin üstüne yerleştirmelerini söyledik. Adamlar anlamış göründüler. Su tesisatını toparladılar. İki gün test etmek için bekledik. Ertesi gün karoları döşediler. Derzler zaten gri renkliydi, yine öyle yapmalarını istedim. İki güne yakın da öyle bekledik.

Sonra geldiklerinde, bence bir oda inşa etmeye yetecek kadar tuğla ile geldiler. Allah allah, ne yapmayı düşünüyorlardı bu kadar tuğlayla? Çalışmayı tamamladıktan sonra bana seslendiler. Gidip baktığımda ne göreyim, 3-5 tuğlayı yere yan yana koymuşlar, seti böyle yapacağız, diye bana gösteriyorlar. Tuğlaların yüksekliği neredeyse çıkan duş teknesinden daha yüksek. Adamlara neden böyle bir şey istediğimi açıkça anlatmasam neyse de... Tekrar anlattım, tuğlanın iki deliği kadar kısaltacaklardı yüksekliğini. Enini de tuğlanın kendi genişliğinde değil, yarısı kadar inceltmelerini  söyledim. Ona itiraz ettiler; nedenini sorduğumda duş kabinini sabitlemek için bu genişliğe ihtiyaçları olduğunu iddia ettiler. Duş teknesinin enini örnek gösterdiğimde 'aynı şey değil' dediler. Anlayacağınız sonunda pes ettirdiler beni. Tamam, dedim, usta olan onlar, benden daha iyi bilirler herhalde.

Arkası yarın...

4 Ocak 2010 Pazartesi

Banyoyu yıkın, su tesisatını sökün öyle oturun

2009'un son nefesini verdiği günlerden birinin sabahında aşkım henüz evden çıkmıştı. Kapı çaldığında mutfakta oturmuş, gazeteleri hatmediyordum. 'Kimdir o?' diye sormadan, delikten bakmaya gerek görmeden, 'Ne unuttun?' diyerek ağır aksak açtım kapıyı. Karşımda aşkım yerine alt kat komşumuzu görünce şok oldum tabi. Kendime not: bir daha asla 'kimdir o?' sorusunu sormadan kapıyı AÇMA.

Komşumuz, canım banyo sularımızı onlarla paylaştığımız için teşekküre gelmiş, mümkünse bir şey daha rica edecekmiş: onların tuvaleti tam bizim banyonun hizasındaymış, madem sularımızı paylaşıyormuşuz, hiç değilse banyomuzu onlarınkinin hizasına aldırabilirmiymişiz? Ben de hemen kabul ettim, dersem inanmayın, çünkü konuşma böyle geçmedi :) Bundan 6-7 ay önce de aynı şey olmuştu, o zaman çağırdığımız tesisatçı duş kabinin her tarafını güzelce silikonladı, problem bitti. Zannetmişiz meğer. Derhal önce aşkımı, sonra sigortayı aradım. Sigortadan eksperin arayacağını söylediler. Eksper aradığında gelip keşif yapacağı zamanı da kararlaştırdık. Sesinden tanımıştım, daha önce gelen kişiydi. Ankara'ya gitmeden önce komşumuzu arayıp, banyo yapacağımızı haber verdim; Ankara dönüşü yine aynını yaptım. Sonuçta özel hayat diye bir şeyimiz kalmamıştı :)

Uzun lafın kısası, bugün saat 10 itibarıyla banyomuz kullanılamaz halde. Banyo, klozet, lavabo ve çamaşır makinasının çıktığı yetmiyormuş gibi, yer karoları tümden kırıldı :(

Bu içler acısı durum Perşembe veya Cuma gününe kadar sürecek. Az önce bir arkadaşımla telefonda konuşurken, 'Eh, bütün yılın böyle geçecek demektir.' dedi.

Haaayıır... Haaaaaaaayıııııırr diye bağırarak uyanmak istiyoruuuum, anladınız mıııı?